21 Aralık 2015 Pazartesi

SÜKUT...

Tasavvufî Ahlâk SAMT
Lügatte; dili tutmak, killet-i kelâm (az konuşmak), sükut, susmak, hamûş olmak, yani ihtiyaçtan fazla lâf etmemek anlamlarına gelir. Tasavvufta; sükut etmek ve kendine bir mecburiyet bulunmadıkça konuşmamak, konuşunca da ihtiyaç miktarı söz etmemek, susarak hakikâti kavramaya çalışmak, düşünmek için susmak demektir.
Samt iki türlüdür:
a) Zâhiri samt: Lisanın konuşmaması, yani dilin susup dünya kelâmı söylememesidir.
b) Bâtini samt : Zihnin ve kalbin konuşmaması, susması, Mevlâ’dan başkasını düşünmemesidir.
Tasavvufta sükut (kıllat-i kelâm) esastır. Seyr-i sülûke yeni başlamış bir sâlike, sükût idmanları yaptırılır. Zira bu önemlidir. Çünkü dil sükût ettiği halde zihin mâsiva ile meşgulse bu susma makbul değildir. Susma tefekküre dalmak için yapıldığında daha güzeldir. Büyükler himmetin sükut ile öğrenileceğini söylemişlerdir. Bunun yanında: “Söz gümüş ise, sükut altındır.”, “Kişinin selâmeti susmasındadır.”, ” Susması faydalı olmayanın sözü de faydalı olmaz.”, “Bana, benden olur ne olursa; başım rahat olur, dilim durursa.”, “Sözün gümüş ise sükutun olsun zeheb (altın); kemal ehli kemalâtı sükut ile buldu hep.” gibi halk arasında kullanılan deyişler de vardır.
Sûfiler, hâl diliyle konuştukları için konuşmaya fazla ihtiyaç duymazlar. Onlar his, fikir ve bilgilerini hâl diliyle (lisan-ı hâl) birbirlerine aktarırlar. Samt (az konuşma), az yeme, az uyuma ve züht ile birlikte olunca da sâliki abdal mertebesine yükseltir denilmektedir. Bir mürşit ise irşadı iki türlü gerçekleştirir. Mürşit, hem kitab-ı nâtık (konuşan kitap); hem de kitab-ı samt (susan kitap)’tır. Yani kimini konuşarak, kimini sükut ederek irşat eder. (1)
Susmanın bir ölçüsü vardır ki o da dindir, dinin emir ve yasaklarına göre harekettir. Yerinde ve zamanında susmak güzel olduğu gibi; yerinde ve zamanında konuşmak da önemli ve değerli bir meziyettir. Gerektiği zaman konuşmayan kimse, bu değerli meziyetten yoksun kalmış demektir. Nitekim: “Hakk’ı söylemeyip susan kimse, dilsiz şeytandır.”(2) buyrulmuştur.(3)
Susmanın çeşitlerini şu şekilde söyleyenler de vardır:
Büyüklerin huzurunda susmak: Huzurun edebi olarak bilinir. Yüce Allah: “Kur’an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki size rahmet edilsin.”(4) buyurmuştur. Peygamber (s.a.v.)’den Kur’an dinlemeye gelen cinlerin, birbirlerine: “Susun!” deyip edeple Kur’an dinledikleri bildirilmiştir.(5) Bir çok ayette de Allah’ın huzurunda meleklerin, insanların ve bütün yaratıkların saygı ile sustukları, O’nun takdiri olmadan kimsenin konuşmaya cesaret edemeyeceği haber verilmektedir: “Kıyamet gününde Rahman’ın izin verdiğinden başkası konuşamaz. Rahman’ın izin verdiği de sadece doğruyu söyler.”(6) “O gün gelince hiç kimse O’nun izni olmadan konuşamaz.”(7) “Rahman’a saygı için sesler kısılmıştır, fısıltıdan başka bir şey işitilmez.”(8)
Allah Teâlâ, müminlere Peygamber’in (s.v.s.) huzurunda da hiçbir konuda O’nun önüne geçmemelerini; O’ndan önce konuşmamalarını veya O’nun emri olmadan bir şey yapmamalarını emretmiştir: “Ey inananlar! Allah ve Rasûl’ünün önüne geçmeyin, Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah işiten ve bilendir.” “Ey inananlar! Sesinizi Peygamber’in (s.v.s.) sesinin üzerine çıkarmayın, birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi O’nunla yüksek sesle konuşmayın; yoksa sizi farkında olmadan amelleriniz boşa çıkar da siz hissetmezsiniz. Allah’ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar var ya, Allah onların kalplerini takva için sınamıştır. Onlar için mağfiret ve büyük bir mükafat vardır.”(9)
Dili yalan, gıybet, dedikodu, çirkin sözlerden korumak: İnsan bir çok belâya dili yüzünden uğrar. Dil, gönülde olmayacak yaralar açar. Nitekim Hz. Ali’nin: “Kılıç yarası iyileşir; ama dil yarası iyileşmez.” dediği rivayet edilir.
Yalan ve gıybetten korunmak için susan kul ile, kuvvetli bir şekilde ilâhî heybet tesiri altında bulunduğu için susan kul arasında ne kadar büyük bir fark vardır. Ömer b. Abdulaziz, yazdığı mektup hoşuna gidince onu yırtar, başka bir mektup yazardı. Güzel söz, kibir vesilesi olur diye endişe ederdi. Bişr b. Hâris ise “Konuşmak hoşuna giderse sus; susmak hoşuna giderse konuş.” derdi.(10)
Mücâhede erbabı, nefsin kendini övmekten, arkadaşlar arsında sivrilmekten hoşlandığını bildikleri için susmayı konuşmaya tercih etmişlerdir. Bu, ahlâkı düzeltme metotlarından biri olarak görülmüştür.(11)
Rasûlallah (s.a.v.) Efendimiz bir çok hadis-i şeriflerinde dilin açtığı zararları anlatmışlardır:
Muaz b. Cebel’in şöyle dediği rivayet edilir: “Ya Rasûlallah, söylediğimiz sözlerden ötürü cezalandırılır mıyız?” dedim. Buyurdular ki: “Ey Cebel oğlu, insanların burunları üstüne cehenneme yıkılmaları, dillerinin ürünü değil midir?”(12)
“Allah’a ve Ahiret gününe inanan kimse ya hayır söylesin ya da sussun.”(13)
“Kim dilini korursa, Allah onun açığını örter. Kim öfkesine hakim olursa Allah onu azabından korur. Kim Allah’a döner, özür dilerse Allah onu affeder.”(14)
“Kişinin kendini ilgilendirmeyen şeyleri bırakması, iyi Müslümanlığından (güzel ahlâkından)’dır.” (15)
Ukbe b. Âmir, Rasûlullah’a sordu: Yâ Rasûlallah, kurtuluş nedir? Rasûlullah (s.a.v.): “Dilini muhafaza et, evine git ve günahına ağla.” buyurdu.(16)
Susmanın ve az konuşmanın insana sağlayacağı pek çok yararlar vardır.
Muaz b. Cebel (r.a.) şöyle der: “Halk ile az, Hakk ile çok konuş. Mümkündür ki kalbin Allah Teâlâ’yı müşahede eder.”
Zunnûn-u Mısrî’ye kalbini en iyi koruyan kimdir? diye sorulmuş, o da: “Diline en çok hakim olan.” diye cevap vermiştir. Nitekim Hz. Ebu Bekir (r.a.)’in az konuşayım diye uzun seneler ağzında taş tuttuğu rivayet edilir.
İbn-i Mes’ûd (r.a.): “Dilden çok, hapsedilmeye lâyık bir şey yoktur.” der.
Ali b. Bekâr şöyle der: “Allah Teâlâ, her şey için iki kapı yapmıştır. Dil için ise dört kapı yaratmıştır. Dudaklar kapının dış iki kanadı; dişler ise iç iki kanadıdır.”
Hakim kişilerden biri şöyle demiştir: “Allah, söylediğinden çok dinlesin ve görsün diye yarattığı insana sadece bir dil, iki göz ve iki kulak vermiştir.”
Derler ki: “Sükut dilin iffetidir. Dil yırtıcı vahşi hayvana benzer. Onu sıkıca bağlamazsan sana saldırır.”
İnsanın durumuna göre samt üç türlüdür:
a) Avamın sükutu; dil ile,
b) Âriflerin sükutu; kalp ile,
c) Âşıkların sükutu ise; sırra ait hâtırlarını korumak ile olur.(17)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in şu hadis-i şerifleri aslında konuyu hem çok iyi anlatmakta, hem de özetlemektedir:
“Az konuşmak güzel ahlâkın başıdır.”
Kaynakça:
1. ULUDAĞ, Süleyman; Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Samt, Hamûş, Sükut maddeleri.
2. “Ebu Ali Dekkak’ın sözüdür.” Kuşeyri Risale, s.258.
3. Kuşeyrî Risale, s.258 ; ATEŞ, Süleyman, İslâm Tasavvufu, s.222.
4. el-A’raf 7/204.
5. el-Ahkâf 46/29.
6. en-Nebe 78/38.
7. el-Hûd 11/105.
8. et-Tâhâ 20/108.
9. el-Hucurât 49/1-3.
10. Kuşeyrî Risale, s.259.
11. ATEŞ, Süleyman, İslam Tasavvufu, s.225.
12. Hâkim, Müstedrek, 2/413.
13. Buhârî, Edep 31,85, Rikak 23 ; Müslim, İman 74, lukata 14; Ebû Dâvût, Edep 123 ; Tirmizî, Kıyamet 50.
14. İhyâ Tahrici 3/139.
15. Tirmizî, Züht 11; İbn Mâce, Fiten 12.
16. Tirmizî, Zühd 60 ; İbn Hanbel V,259.
17. Kuşeyrî Risale, s.260-262.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder