2 Aralık 2015 Çarşamba

Aşk dediğin

“Aşk” denilen olgu her ne ise, işte ona inanabilmem için delirmiş olmam gerekebilirdi. Çünkü öyle bir şey varsa eğer, o şey giden bir şeyin geri dönmesini istemek değildi. Her şeyi yıkmak, geride kül bile bırakmamaktı… Çünkü sonuç, sadece Futbol maçları için önemliydi, bir düş için değil… Ama konumuz şimdi bu değil.
Bir gün, şu aşağı sahilde bir avare gibi dolaşıyordum. Yeni terk edilmiştim ve damarlarım yüksek oranda alkol ihtiva ediyordu… Kenan abiyle o gün tanıştık. Bir kayığın üzerindeydim. Ve Dünya’nın yuvarlak oluşuna içimden bir güzel küfrediyordum.
Onunla günlerce, göremediğimiz karşı kıyıya bakıp her iş çıkışı ikişer bira içtik. Anlatıyordu. Önce nasıl eşinin, sonra nasıl arkadaşlarının, sonra nasıl benliğinin birer birer yittiğini anlattı. Bir domino dizisi değilse ne bu?
Hayat dediğin budur. Yakından uzağa teorisi buradan ortaya çıkmıştır… Ve insan en çok kendine uzaktır… Bu böyledir…
Günler sonra, “Artık yeter!” dedi. Bir başka denizi izlemek istiyordu. Çünkü; Her şeyi yıkmak, geride kül bile bırakmamaktı aşk… Bir kadına da aşık olabilirdin, bir dostuna da, bir şehre de, bir denize de…
Bir şey kaybettiğinde önce bulmak istersin. Sonra vazgeçersin. Çünkü; zaman zaten her şeyi eskitir. Giden bir şey için zaten sorun daha azdır. Çünkü; onun için her şey yenidir.
“Döneceğim” demek, kanamalı bir hastaya ölmek için sabahı beklemesini söylemek gibi bir şeydir. Bir şekilde; karşındaki insan, kendisini yaşatacak herhangi bir şeye baştan ayağa bağlıdır; ve asıl son için, bir gecenin öte yarısından daha az süre vardır…
Sonra ben yine bir gün, bir kayığın üzerine oturdum. Kenan abi, Ayvalık’tan aradı. “Beklerim!” dedi.
Kavafis ne düşünür bilemem ama, bir gün buralardan gideceğim… Bir başka denizi izlemek için…
O gün yine; Dünya yuvarlaktı, perspektif denilen şey, uzaklaşan bir nesnenin küçülerek kaybolmasını sağlıyordu, terk edilmiştim ve her şey yeni başlıyordu…
Hayat: Yutmadan önce çiğneyiniz.

---Alıntıdır---

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder